Kandaki insülin düzeyi düşüp sonra glukagon düzeyi normal seviyeye çıktı diyelim..
Glukagon ne yapıyor... peki?
Enerji nasıl sağlıyor?
Alakası yokmuş...
Kardiyo diye tarif edilen durum... oksijene dayalı enerjiyi kullanır bu daha çok yağ asitlerini kullanır... Şekeri az kullanır.. Önce kaslardaki glukojeni sonra yağ asitlerine geçer...
Ağırlık çalışması şeker ağırlıklıdır... Kan şekerine yüksek oranda bağlıdır...
Senin sabah 8 de kahvaltı yapıp öğleden sonra kardiyo yapman normal bu yağ asitlerini kullanıyorsun...
Arada kendini zorlayıp ağırlık kaldırsanda karaciğerindeki glikojen halindeki şekeri kullanıyorsun... Bu da çok kısa süreli bir enerjidir...
Bu şekilde kas yapman çok verimli olmaz...
En verimli durum yukarda yazdığım saatlerdir..
Ağırlık çalışması ile kaslardaki glukojen bittiği zaman titreme başlar... yağ asitleri veya karaciğer şekeri için glukagon devreye girer bu sırada titreme olur...
kastım buydu...
Boşa atmıyorum...
Alakası yokmuş.... !!!!
Yazdıklarım kafadan değil... dedikodu da değil..
Biyokimya ve tecrübe...
İnsandaki enerji depolarının şu şekilde özetleyebiliriz;
1) Karaciğer glikojeni 75-100 gram kadardır; 300-400 kalori sağlar. Bu enerjiyi bütün organlara kullandırır.
2) Kas glikojeni: 400gramdır 1600 kalori sağlayabilir. Fakat sakladığı bu enerjiyi sadece kendisi kullanır, diğer organlara kullandırmaz.
3) 70 kg’lık şişman olmayan bir kişide yağ deposu 15.000 gramdır; 135.000 kalori sağlar. Bu enerjiyi bütün organlara kullandırır.
4) Kas proteinlerinden de bir miktar enerji sağlanır. Fakat vücut, yapısal taşı olarak kullandığı proteinleri enerji için fazla pek yıkmak istemez.
Egzersizden 2-3 dakika sonra kreatin-fosfat artık ADP’yi yeteri kadar ATP’ye çeviremiyor. Bu sırada oksijenli ortamda glikojen yakılmaya başlıyor. Kas glikojeni ağır bir faaliyetteki 1 saatlik enerji ihtiyacını karşılayabilecek kapasitede ama, depo bitmeden yine oksijenli ortamda yağ dokusundaki enerjinin yıkılarak devreye girmesi gerekiyor.
Gelelim glikojen yüklemeye. Ekmek, makarna, pirinç meyve suyu, çeşitli tatlılar, reçel, çay şekeri gibi hızlı emilen şekerlerin hepsi glikoza dönüşerek kana geçiyor. Glikoz insülin aracılığı ile karaciğer ve kas hücrelerine girerek burada glikojen olarak depolanıyor. Kana geçen glikoz ne kadar fazla ise insülin de o kadar fazla salgılanıyor. Eğer hızlı emilen şekerleri fazla alacak olursanız kas ve karaciğerdeki glikojen depolarınız anında doluyor. Depolar dolunca karaciğer ve kas insülin reseptörlerini kapatıyor. Buna
insülin direnci deniliyor. Bu durumda direnci yenebilmek için pankreasınız daha fazla insülin salgılanıyor.
Glikojen olarak depolanamayan glikoz fazlası yağa dönüşerek depolanıyor. ‘Depolansın nasıl olsa açlık sırasında kullanılır’ diye düşünüyorsanız yanlıyorsunuz. Çünkü direnci yenmek için insülin o kadar yükseliyor ki kolay kolay açlıktaki normal seviyesine inemiyor; yüksek kalıyor (Halbuki doğal beslenmede insülin açlık sırsında çok düşük oluyor; sıfra yakın). Bu durumda ne glikojen ne de yağ depolarınızı kullanabiliyorsunuz. Şekeriniz hızla düşüyor; buna
tepkisel hipoglisemi deniyor. Yani tam bir enerji krizine giriyorsunuz.
Bu sırada vücudunuz mevcut durumdan kurtulmak için insülinin etkisini azaltan adrenalin, kortizol, büyüme hormonu gibi hormonları salgılıyor. Bir zaman sonra da kan şekeriniz yükseliyor. Ama bu süre zarfında kalp çarpıntısı, solunum sıkıntısı, şiddetli korku ve endişe, baş dönmesi, baş ağrısı, sersemlik hissi, mide bulantısı, titreme ve terleme gibi bulguların ortaya çıkması ile perişan oluyorsunuz. Bazen de bayılıyorsunuz.
Anlatmak istedigimiz buydu sorun insulinin yuksek olması ve düsmemesi düsmedigi icin enerji krizine giriliyor
tepkisel hipoglisemi