Bir senaryo yazımına başladık. Belirli şeyleri bu senaryoya göre işleyeceğiz. Katılmak isteyenler hâlâ başvurabilirler, barbar karakter(ler)i arıyoruz.
"Yanlızca masum gözler böyle bir güzelliği görebilir..."
Karanlığın Lordu ilk çağda masum bir çocuğun gözlerini çıkartarak tacının önüne ve arkasındaki boşluklara yerleştirdi. Bu taç ona her tarafı görmesini sağlamıştı. Aynı zamanda Ruh Vampirlerinin diyarına giden kapıyıda görmesini sağladı...
Kara Lordun bilmediği bir şey vardı; çocuğun çektiği azap ve ölüme bırakılışı o masumiyeti kirletmişti. Çocuğun ruhu intikam ateşiyle yanmaktaydı ve bu ateş Kara Lordun beynini sulandırmıştı.
Kara Lord zamanla dünyayı saf bir çocuk gözüyle görmeye başlamıştı. Entirikalar üzerine kurduğu hayatta artık ne entrika vardı, ne de yalan. Zaman geçti Kara Lord artık öyle bir duruma geldi ki kimsenin kimseye zarar vereceğinden kuşkulanmıyor, kimsenin yalan söyleyeceğine inanmıyordu.
Arkasından gelen karalar içindeki eli hançerli adamında onu öldüreceğinden hiç kuşkulanmamıştı...
Lordun kafası vücudundan ayrılarak yerde bir kaç defa yuvarlandı ve kafasız vücudu istemsizce yere düştü. Ölürken bile yüzünde hâlâ o masum ifade vardı, masum bir çocuğun ifadesi...
Herkes o tacın lanetli olduğuna inanıyordu ve kimse onu lordun kafasından çıkartmaya cürret edememişti...
Yine kasabanın çok uzaklarına açılmıştı... Annesi hep uyarıyordu onu, başına bir şey gelir diye ama bir türlü dinlemiyordu Cebon. Uzaklarda harabeler görmüştü bir kaç gün önce, zamanla simsiyah olmuştu. Çok merak ediyordu orayı, bir kale gibiydi, fakat surları yoktu. Etrafında dört tane kule vardı ve hepsi yıkılmıştı. Cebon'un dikkatini en çok girişi çekmişti, devasa tahtadan kapıları vardı ve bir tanesi kopmuş yerde duruyordu, diğerinin ise üst ve onun altındaki menteşesi kopmuştu ve o da rüzar estiğinde sallanıyordu. Cebon içeri girdi ve etrafa göz atmaya başladı. Bazı odalarda hâlâ zarar görmemiş dolaplar duruyordu. İçlerini açtıysa da böceklerden başka hiç bir şey bulamadı.
Kalenin mahzenine inmek için kapısına geldiğinde içerisinin çok karanlık olduğunu gördü, duvarda asılı bir meşaleyi alarak cebindeki çakıl taşlarıyla yakmayı başardı. Aşağıya indiğinde sağlı sollu mezarları farketti. Fakat ilerideki parlaklık dikkatini daha çok çekmişti. Hemen merdivenlerin karşısında, mahzenin sonunda tek başına başka bir mezar duruyordu. Kapağı kırılmış ve açılmıştı.
Mezarın içerisinde bir iskelet duruyordu, kıyafetleri hâlâ üzerindeydi. Başında da bir taç vardı ve üzerindeki gözler ürkütücüydü. Görünüşe göre bu taç altından yapılmıştı. Bu tacı alırsa fakirlikten kurtulacağına inanan Cebon hiç tereddüt etmeden tacı kafatasının üzerinden aldı.
Çocuk elindeki taca baktı, garip bir çekiciliği vardı tacın. Sırf merakından tacı kafasına takarak bir kralmış gibi abartılı hareketler etmeye başladı mahzen odasında.
Tacı kafasına taktığında gıcırtı ve takırtı sesleri geldi mezarlardan, her bir mezardaki iskelet ayağa kalkmaya başladı. Cebon korkuyla kaçmaya çalıştı, fakat nereye dönse iskeletler önüne geçiyordu. Delirmek üzere olduğunu zannetti. Evet, bu kesin kötü bir rüyaydı. Ve birazdan uyanacaktı...
Fakat uyanmadı...
"Selamlar ola efendimiz," dedi tüm iskeletler önünde diz çökerek. "Karanlığın Lordu Cebon!"
Yaşlı adam eski dostu olan küreyi elleri arasına aldı. Elleri yaşlılıktan benek benek olmuştu. Ellerini sanki bir sevgiliymişçesine kürenin üzerinde gezdiren kahin gördükleri karşısında gözlerini fal taşı gibi açtı, bu da kırışıklıkların daha belirgin olmasına neden olmuştu.
Kan Vampirleri Kara Gül'ü tanrıların cennetinden çalarak dünyaya tekrar geri getiriyorlardı. Melantari'yi uyandırmışlardı... Uzun uykusundan uyanan Melantari Kara Lejyonu tekrar bir araya getirip iblisleri cehennemden çıkartmıştı. Ve bu sefer... bu sefer orduya ejderhalarda katılmıştı. Yüzlerce ejderha... Ölülerden oluşan ordular... Ordusunun sınırı yoktu, sonsuzluğa uzanıyor gibiydi...
Orduların başında atlı bir çocuk vardı daha genç, yirmili yaşlarda. Sarı saçları kaosun fırtınasıyla savruluyordu. Kafasında üzerinde bir çift göz olan taç giymekteydi. Kahin bu tacı daha önce duyduğunu hatırladı, fakat hiç görmemişti. Arkasında atlı iskelet savaşçıları uzanıyordu, dokuz tane atlı iskelet...
Kahin ellerini küreden çekerek soluklandı, şaşkınlığı hâlâ üzerindeydi. Ürperdi...
Evet hikayenin ana teması bu, ya da buna benzer bir şeyler olucak.
Evet şimdi diğer şeyleri anlatayım.
Tanrılar
-Melantari: Kara Gül'ü çalan tanrının ta kendisidir. Aèndel'de onun kardeşi bir elf tanrıdır. Bunlar en güçlü tanrılardan ikisi olurlar.
-Aèndel: Çok iyi bir tanrı olur kendileri. Büyük harb'da kendisini feda ederek Melantari'yide peşinde öldürmüştür ve dünyayı bu sayede ikiye bölerek ortada daha isim vermediğim kocaman bir deniz bırakmıştır arkasında, cart curt.
-Hellendros: Ormanın tanrısı olur kendileri. Druid ve Korucu gibi kişiler bu tanrıya tapar. Aèndel'in dinlenişi (Büyük Harb'de ölmesi) onu ilk çağın sonunda kayıtsız bir tanrı haline getirmiştir. Kullarını fazla umursamamaya başlamıştır.
-Toros: İnsan savaş tanrısıdır. Hellendros'dan olan oğlu Tauros ölümlü olarak dünyaya gelmeyi kabul etmiştir ve bir topluluk kurmuştur. Fakat ne yazıkki daha bu topluluğu tam anlamıyla düzenleyemeden bir savaşta boynuna saplanan bir okla can vermiştir. Tauros'un definden sonra Toros oğlunun adını bu topluluğa vererek sonsuza kadar yaşamasınız sağlamıştır. Önceleri Erwryth'de Toros'a tapmaktaydı fakat sonradan Aèndel'e tapmaya başlayıp Toros'la Aèndel'in arasının açılmasına neden olmuşlardır.
-Ronhor: Klasik cüce tanrısı. Turumil'e kendi kanından büyülediği kılıcı yaparak güneşten bir parça kesmek için gerekli materyaller temin etmişti.
-Melastry: Zamanın efendisi, kaderin mimarı. Bu tanrı diğer tanrıların aksine cennette yaşamamakta. Tam olarak nerede yaşadığı bilinmiyor. Kaderi belirler ve her kim kaderini değiştirmeye çalışırsa Kaderin Gardiyanları adlı iki tane muhafız devreye girerdi. Bu gardiyanlar ilk başlarda kaderini değiştirmeye çalışan kişiyi uzaktan engellerlerdi büyüleriyle. Fakat zamanında kaderinde ölüm olan bir büyücü bu gardiyanları çok zorlamış ve gardiyanlar bizzat bu büyücüyü öldürmeye kalkışmışlardı. Büyücü gardiyanları alt etmişti, fakat bedel olarak kendisini astral boyuta sıkıştırmıştı.
-Hallorith: Dengenin tanrısı olarak bilinir. Asıl Druidler bu tanrıya tapınırlardı. Fakat Alènthas döneminden sonraki Druidler (bir nevi anarşist Druidler) Hellandros'u seçmişlerdi ve bu Druidler güçlerini sonradan kazanamazlardı. Doğduklarında bu güç ile doğarlardı.
-Jylessith: Ölümün ve yargının tanrısı. Melastry'le birlikte çalışıyorlar. Melastry kaderinde ölüm olanı Jylessith'e bildirir, ve Jylessith de hizmetkârlarına o ruhu alıp ona getirilmesini ve yargılanmasında rol oynarlar. Kimin cennete, kiminse cehenneme gideceğini kılıcıyla belirler. Adı Adaletin Bekçisi olan bu kılıç masum insanlara zarar vermezken dünyada kötülük yapmış insanların acıyla kıvranmasına neden olur. Öyle bir acıdır ki kılıcın girdiği yer sonsuza kadar sızlar. O yüzden genellikle kötü kimliklerinin farkında olan canlılar yargılanmadan cehenneme gitmeyi kabul ederler.
-Xylon: Ateşin efendisi. Volkanların patlamasıyla bir ilgisi olduğu hakkında rivayetler vardır. Aynı zamanda ateşle ilgilenen elementalistlerin tanrısıdır.
-Ahnendil: Havanın efendisi. Kurak yerlerde yaşayan barbar kabilelerdeki yağmur dansı buradan gelir. Yağmur dansını yapan kişi Ahnendil tarafından kutsanmış olarak kabul edilir. Aynı zamanda havanın gücüyle uğraşan elementalistlerin tanrısıdır.
-Leonav: Suyun efendisi. Balıkçılar ve gemiciler için önemli bir yeri vardır. Balıkçılar genellikle başka bir tanrıyı desteklemelerine karşın Leonav'ında onlar açısından büyük bir anlamı vardır. Gemiciler ise sadece Leonav'a inanırlar. Aynı zamanda suyla ilgilenen elementalistlerin tanrısıdır.
-Baed: Toprağın efendisi. Genellikle tarımla uğraşan kişiler tarafından dualar edilen, kurbanlar verilen tanrıdır. Toprakla uğraşan elementalistler, bu insanları kurban olarak sunan kişilerle uzun süren bir tartışmaları vardır.
-Thorodin: Mahlükatların tanrısı, tüm cehennemin efendisi. Sonradan cehennemdeki ayaklanmayı bastırması için Turumil tarafından tanrı gücü bahşedilmiştir. Turumil'in onları cehenneme fırlatması ve dünyaya almaması içinde büyüyen büyük bir nefrete sebep olmuştu. O yüzden dünyada kabileler halinde dolaşıp ellerinden gelen zararı vermeye çalışırlar dünyaya.
Irklar
Dungeons & Dragons ırklarının yanı sıra
-Ruh Vampirleri: Alignmentları (kişilikleri, iyi-kötü) Kaotik Natural ve Natural iyi arasında değişen bir çeşit "iyi vampirler"dir. Çoğunun kanatları olur ve ten renkleri mavi ve tonlarıdır. Kan Vampirleri kadar güçlü değildirler fakat daha hızlılar. Yaşadıkları yere giriş dünyanın sonu dağlarının ötesindeki gizli bir mağaradadır. Sadece Ruh Vampirleri ve "masum gözlerin" görebileceği bir boyut kapısıyla ancak gidilebilir. (-2 güç, +2 hız)
-Kan Vampirleri: Alignmentları Gerçek Natural ve Kaotik Kötü arasında değişir. Kanatları yoktur fakat çok yükseğe zıplayabilirler. Ten renkleri koyudur. (+1 güç, +1 dayanıklılık, -1 zırh penaltı, -2 bilgelik)
-Tauros: Tauros topluluğunun özelliği, at üzerinde savaşmalarıydı. Neredeyse hiçbir yayan askeri yoktu. Otlaklarda yaşayıp barbar hayatı yaşamaktaydılar. Diğer imparatorluklar gibi yalan, dolan, entrikalarla ayakta kalmıyorlardı, bu topluluk kendine güvenleri, cesaretleri, güçleriyle ve tanrılarına inançları sayesinde ayakta kalmaktaydılar. Başkaları bunu kabalık olarak yorumlayabilir yahut açık sözlülükleri ve dürüstlükleriyle çoğu kişinin gönlünü kazanmayı kolaylıkla başarırlar. (+1 karizma, +1 güç, -2 zeka)
-Erwryth: Aèndel'in hastalanışından sonra bu toplum dini iyice saptırdılar, rahipler kendi çıkarları doğrultusunda dini kullandılar bile. Ne yazık ki Erwryth toplumu, gerek entrikalarıyla, gerek pislikleri, gerekse yalanlarıyla çok kötü bir yerdir. Fakat suçu hep başkalarına atarlar. Gnomlardan satın aldıkları son teknoloji aletler kullanırlar ve bilimde üstündürler. Çok büyük bir kayıptır aslında. Çünkü bir şeyler icat eden gnomlar kendi toplumlarında kabul edilmezken, Erwryth'de kabul edildiler. Bu sayede büyük bir beyin göçü oldu. Ve böylelikle Erwryth kendi içinde aslında birer hiç iken, birden bilimde üstün oldular. Güçlendiler... Bu gücü diğer toplumlara baskı uygulayarak sürdürdüler. Onların Erwryth imparatorluğuna -evet böylelikle büyük bir imparatorluk kurdular- ihtiyaç duymalarını sağladılar. (+2 hız, -2 bilgelik)
Kheer: Bu topluluğun çok değişik yetenekleri olduğu söylenir. Durgun suyun üzerinden yürüyebilirler, fakat bu eğitim yıllarını almaktadır. Aynı zamanda bu topluluk o kadar sessizdir ki bazılarının casuslukta veya hırsızlıkta buçuklukları bile aşan yetenekleri vardır. (+1 bilgelik, -1 güç)
Karanlık İmparatorluk: İkiye ayrılan düyanın diğer kıtasında yaşayan kara derili insanlar.
Kheladran: Bilindik cüceler.
Gerz: Gnom ülkesi.
Qergh: Buçuklukların ülkesi.
Lantari Cüce (Kara Cüce): İkiye ayrılan düyanın diğer kıtasında yaşayan cücelerdir. Derileri siyahtır.
Güneş Elfleri: Bilindik elfler.
Ay Elfleri: Ataları elflere ve insanlara uzanmakta. Yarım-elf olmalarına karşın kulakları normal elf uzunluğundadır. Fakat sakalları varıdır. Tenleri Güneş elflerine göre daha karadır. Yaşadıkları yerdeki ormanlar daha sıktır ve güneşi fazla sevmezler (hafif de olsa gözlerini alır).
Kara Elfler: İkiye ayrılan düyanın diğer kıtasında yaşayan elflerdir. Diğerleri gibi ten renkleri ilk çağda Melantari'nin laneti tarafından koyulaştırılmıştır.