Makalenin tamamını okumak isteyenler için verdim fakat konumuzla alakalı olan kısmını görsellik açısından bir kez daha paylaşalım.
Et temelli bir diyete sahip Homo ergaster türünden bir av görüntüsü; günümüzden 1.8 MYÖ
Atalarımızın et yemeye başlamayla birlikte, insanın beyin kapasitesi de birdenbire hızla büyümeye başlamıştır. Bunun sebebi, az miktar bir etten bile alınabilecek bol enerji ve proteinin beynin büyümesi için gerekli olan her şeyi sağlıyor olmasıdır. Çünkü sinir bilim ile ilgili yazılarımızdan da görebileceğiniz gibi, beyin vücudumuzdaki en masraflı, en sıkıntılı, en çok enerji harcayan organıdır. Bu organın enerji ihtiyaını karşılamak, sadece ot temelli bir beslenmeyle başarılabilecek bir durum değildir. Bu sebeple diğer hayvanların beyinleri (ve ot temelli beslenen atalarımızın beyinleri) küçük kalmış ve büyümesi yönünde bir seçilim baskısı olsa da, bu büyüme gerçekleşememiştir. Bunun haricinde ot temelli beslenme ne kadar sınırlanırsa (sadece yaprak yemek gibi), canlının enerji üretimi de o kadar kısıtlanır. Bu sebeple sadece ağaç yapraklarıyla beslenen tembel hayvanlar, bu kadar yavaş hareket etmektedirler. Kendilerinin günlük yaşamda hareket edebilmeleri için gerekli enerjiyi bile üretemezler! Ancak hızlanmak yerine, çok yükseklere tırmanabilme yetenekleri sayesinde, hayatta kalmayı başarmış ve hızlanmaya yönelik bir evrim geçirmemişlerdir. Bu, apayrı bir konudur.
Modern insanın atalarındaki önemli basamaklardan biri olup, ateşi de kontrol etmeyi ilk olarak başaran Homo erectus türü avını tüketirken; günümüzden 1.5 MYÖ...
Üstelik ette, yeşil bitkilere kıyasla çok daha yoğun olarak bulunan hayvansal proteinler ve daha da önemlisi vitaminler, beynimizin biyokimyasal yapısı, büyümesi ve gelişmesi için çok önemlidir. Eskiden bunları alamayan atalarımız, et temelli beslenmeyle birlikte bunları alabilmeye başlamıştır. Elbette et yemek, beynimizin evrimleşebilmesi için tek sebep değildir, yoksa et yiyen tüm hayvanlarda beynin irileşmesini beklerdik. İnsan Zekasının Evrimi: Neden Sadece İnsanın Beyni Bu Kadar Evrimleşmiştir? başlıklı yazımızda, et temelli beslenme haricinde hangi koşulların varlığı sayesinde beynimizin evrimleştiğini açıklamıştık. Fakat kolaylıkla söyleyebiliriz ki, eğer ki et gibi yüksek enerji düzeyine sahip beslenmeye geçmemiş olsaydık, beynimizin bu kadar evrimleşebilmesi muhtemelen hiçbir zaman mümkün olmayacaktı.
Beynimizdeki evrimin hız kazanmasıyla et ağırlıklı beslenmeye geçişimiz üst üste çakışmaktadır.
Ette bol miktarda protein, vitamin, mineral ve yağ asitleri bulunur. Bu sayede insanların sadece zeka gelişimi tetiklenmemiş, boyları da hızla uzamaya başlamıştır. Günümüzden 5-6 milyon yıl önce yaşayan insan türleri 1 metre civarındayken, Homo habilis'ten birkaç yüz bin yıl sonra evrimleşen Homo ergaster'in çocuk yaştaki boyu 1.8 metrenin üzerine çıkabilmiştir. Günümüzde ise bilindiği gibi ergenlik sonunda ulaşılan boy 1.8 metre civarındadır. Kısaca, 10-12 yaşındaki bir çocuğun 1.8 metre boyunda olduğunu düşünebilirsiniz.
Boy uzunluğundaki artış da evrimsel süreçte et temelli diyete geçmemiz ile tam olarak üst üste çakışmaktadır.
Et yiyip de zekası evrimleşmeyen diğer hayvanlardan bir diğer farkımız da, zekamızın evrimleşmesinin tetiklenmesiyle birlikte algısal becerilerimizin gelişmesi, bu sebeple de alet kullanabilmeye başlamamızdır -ki buna yukarıdaki yazımızda değinmiştik. Diğer hayvanlar, yakalayacakları et için çok uzun çabalar harcayıp, günü kurtarmayı hedeflerken insan türleri güçlü sosyal bağlar kurarak ve alet kullanarak az enerji ile çok et avlayabilmiştir. Bu sayede fazladan enerjiyi başka yönlere harcamayı başarabilmiştir. Yani bir çita 21 saat uyuyup 3 saat avlanırken, insan türleri 3 saat avlanıp 21 saat başka işlere odaklanmışlardır. Bu "başka işler" içerisinde yer alan sosyal ilişkiler sayesinde sosyal yapıları çok daha gelişmiş ve yerleşik yaşama geçmeye başlamışlar, adım adım daha gelişmiş bir yapıya evrimleşmeye başlamışlardır.
Tabii unutmamak gerekir ki et merkezli yemek biçimine geçişimiz, şekere olan tutkunluğumuzu da yok etmemiştir. Sonuçta beynin yapısal evrimi için gereken şey proteindir; ama beynimiz günlük yaşamda şeker ile çalışır. Bu sebeple insan, meyve ve sebzeleri tüketmeye devam etmiş; bitkilerin sadece bol yeşil gövdelerini yemeyi bırakmıştır. Bu yeşil gövdelerde bol miktarda selüloz bulunur ve apandiks organı, tüm atalarımızda ve kuzenlerimizde selülozu sindirmek üzere özelleşmiş hücreleri barındırıyordu ve hala da barındırır. Ancak yeşil gövdeleri bırakmamızla birlikte apandiks organı da atalarımızda ve bizde körelmeye başlamıştır ve 2,5 milyon yıl sonunda neredeyse işlevsiz bir hale gelmiştir; gittikçe de küçülmektedir.
Tabii ne olursa olsun, atalarımız bu besinlere ulaşmak için çok ciddi çabalar sarf etmektelerdi. Bir bizonun peşinden mızraklar ve gürzlerle koşmak, onu yere indirip öldürmek, kilometrelerce geri, kampa taşımak kolay bir iş değildir. Benzer şekilde ağaçlara günlük olarak tırmanıp meyve-sebze toplamak kolay değildir. Bu ikisinin kombinasyonu sebebiyle atalarımızın dayanıklılığı, kardiyovasküler sağlıkları, kas-yağ dengeleri, günümüz maraton koşucuları ile neredeyse aynı düzeydeydi. Günümüzde halen vahşi türler gibi avlanan insan kabilelerinde, "modern" dünyanın şişko ve yağlı (illa şişman olması şart değil ama fiziksel aktivitesi yok denecek kadar az) insanlarına göre çok yüksek fiziksel yetiler bulunmaktadır. Günümüz insan kabilelerinden bazıları, tam 8 saat boyunca bir geyiğin peşinden koşup avlanabilirler.