Yazarlar buraya (Kompozisyon,öykü,makale, deneme yazmak isteyenler)

Salvadore öncelikle güzel dileğin için teşekkür ederim. Ancak benim bugünkü anlaşılan manada bir "marka" olmak sevdam yok. Önemli olan dünyaya "yepyeni" şeyler olan eserlerimi sunmaktır. Çok şükür bugün, okunduğunda "işte güzel bir şiir" dedirtecek şiirlerim var. Ancak bence marka olmak önemli değil, ben kendimin bilincinde olursam yeter. Elbette yaşadığın devirde tanınmak, bilinmek ve sanatının sevilip takip edilmesi güzel ancak kalitenin göstergesi değil bunlar. Çok etkene bağlı bu popülerlik. Önemli değil. Nice şair-yazar ölümünden sonra kıymetlenmiş hatta kimisi ölümünden 50-100 sene sonra gözde olmuştur.

Bu arada sosyal insan ile kağıt üzerindeki insan arasındaki farktan bahsetmeniz hoşuma gitti. Geniş ve işlemesi eğlenceli bir konu üzerinde yazmak istiyorum, şu an kafama konuyla ilgili onca fikir hücum etti ancak farkediyorum ki bu fikirleri güzel bir biçimde sunmak ciddi bir zaman alacağından başlamamak en iyisi :)

Ancak dönemimizin gerçekten saygı duyduğunuz "büyük" diye niteleyebileceğiniz bir insanla tanışmaya karar verirseniz, zaten sizin gibi insanların "büyük" dediği insanlar popçu topçu takımından olmayacağından emin olun adam gibi adam ve mütevazi insan olma ihtimalleri yüksektir.

Böyle bir hayranlık beslediğiniz biri varsa ve yaşıyorsa ve ulaşmanız mümkünse hele bir de yerli biriyse sizin için çok kolay. Ancak harekete geçmeden önce iyi düşünün ! Ne için görüşeceğinizi iyi düşünün.

O kişiye ulaşın -mümkünse telefonla- ve sakin ve ciddi bir şekilde bir hayranı olarak size bir kaç saat ayırıp ayırmayacağının cevabını alın. Dışarda görüşmek iki tarafta için de daha iyidir tabi, ancak gidince karşısında elbette heyecanlanıp eliniz ayağınıza dolaşmaz (dolaşacak tipin aramasını beklemem zaten) ancak ne konuşacağınızı niçin kouşacağınızı ve nasıl sonlandıracağınızı önceden kararlaştırın ki karşınızdaki adam sizin kararsızlığınızdan ve şaşkınlığınızdan ötürü bir sıkıntıya düşmesin.

Sohbet eder, giderken de bir resim bir imza falan artık ne istiyorsanız alır ve saygı sevgi dileklerinizle ayrılırsınız. Böyle insanlarla kolay arkadaşlık kurulmaz, eğer daha sonra da görüşmek isterseniz bir projeniz olsun. Akıl danışadabilirsiniz, ama herkes kendisine akıl danışılmasını hoşgörmeyebilir.

Valla şu an tanışmak görüşmek istediğim kimse yok ama gerektiği an Türkiye içerisinde hiç bir sınır tanımıyorum. Görüşene kadar da pes etmem. Yurtdışında da birisi yok, zaten bende de yabancı dil yok :)
 
Buraya tıklayarak sigara bırakmakla ilgili yazımı görebilirsiniz.

insan vucudnu az çok tanıyanlar sigaranın nasıl bir etki yarattığını bilirler. sonuçta oksijen verilmesi gereken hücrelere sigara dumanı veririz. kemal çok güzel bir yazı dizisi olmuş emeğine sağlık. bu arada nekadar sürede yazdın.. :D

Teşekkür ederim Atakan, sana ve beğenen herkese teşekkür ederim. Umarım insanlara bir nebze olsun sigara bırakma isteği olsun sağlıklı yaşamı sevme isteği olsun verebilmiştir yazım.

Ben yazılarımı konuşur gibi oturup tek seferde yazıyorum. En uğraştığım bazı yazıları bir kez daha okuyarak kontrol ederim ve öyle yollarım o kadar ama bu yazıyı yeniden okuyarak düzeltmemiştim hatta yolladıktan sonra acaba hata yaptım mı diye hemen okumuştum. Kağıtla kalemle yazmak konusunda inanılmaz tembelim, öyle ki 3 senelik lise hayatımda 3-4 defter kullandım ki hiçbiri tamamen dolmadı. Ancak bilgisayarla yazmak çok güzel birşey doğrusu, klavye kullanmam da gerçekten hızlıdır 10 parmak olmasa da. Bu hızlı yazmamın da bunca yazı yazmam da etkisi var diye düşünüyorum. 1 sene bilgisayar kullanmayayım ama klavyenin başına bir oturayım eski hızımda yazarım, oldu böyle önceden.

Bence bilgisayar çağıyla birlikte yazın dünyasının dijital imkanları benim gibi insanlara bir kapı açtı. Biraz daktiloyla başladı ancak bilgisayarların yaygınlık kazanmasıyla sonuna kadar açıldı bu kapı.

Aslında hızlı yazmak bilgisayar çağıyla başlamadı, sadece yaygınlık ve kolaylık kazandı. Tarih boyu devletlerin, dini örgütlerin ve özel oluşumların "hızlı yazıcıları" vardı... Bu ayrı bir konu, bundan bahsetmek ayrı bir araştırma ve yazı gerektirir ancak yazıların tabletlere kazındığı çivi yazıları çağında bile "yazıcılar" vardı ve tek işleri doğru, okunur ve hızlı yazmaktı bunu bilmeliyiz...

Yakın zamana kadar ülkemizde ve başka ülkelerde şifreli yazabilen yazıcılar vardı. Başbakanlıkta çalışan bir tanesini tanırım. Bunlar hem şifreli hem de çok hızlı yazmak için şu an ismini unuttuğum bir alfabe kullanırlardı. Gerçekten ilginç, görmenizi isterdim. Düşünün ki kağıt ve kalemle konuşma hızına kolaylıkla yetişebilen bu insanlar, özel toplantılarda (yani gizli kalması gereken ve katılımcıların not almasının yasak olduğu, not kağıtlarının bulunmadığı) bir kaç kişinin konuşmasını birebir kağıda geçirirlerdi, küfürler dahil.
 
Yazarların kelimelere yüklediği anlamları anlamakta pek becerikli olduğumu düşünemiyorum. Aynı sayfaları tekrar okuduğumda önce anladığımı düşündüklerimden daha da farklı noktalara takılır ve yeni anlamlar çıkarabiliyorum. Bu kadar derin yazabilen yazarların kitaplarını okuyor olmamdan mı yoksa devinimli ruh halimin ve onu destekleyen beynimin benimle dalga geçer gibi sergilediği halisilasyonlardan mı bilemem. Ben kitabı okurken hayallere dalarım genellikle. Ama bunlar boş beleş hayaller değil. Örn. Kitabın 29-35 sayfalarında beni etkileyen ve kendimden de birşeyler bulduğum yazıları okuduğumda, 35-40 sayfalarını okurken bu düşünceleri geliştiriğimi farkediyorum. Daha sonra hayaller kurarak okuduğum sayfaları tekrar okuduğumda aslında az önce de okuduğumu ve anladığımı, aynı zamanda da hayal kurabildiğimi fark ediyorum. İşte bu 2. baskılarda anladıklarımdan da farklı anlamların olduğunu anlıyorum. Belki de yazarları gözümde abartıyorum ben. Yazar bile yazarken aklının ucundan bile geçmeyen orjinal fikirlerin kıvılcımı veriyor bana. Haliyle yazarın fikr seline bir yenisi ben ekliyor ve arkadaşlara harıl harıl kitaptan etkilendiğimi, kitabın derinliğini anlatıyor ve tavsiye ediyorum. Yalnız benim tavsiyemi dinleyip de memnun olan kişi çok az oldu. Ben kitabı bitirip getirdiklerinde " vay bee, dediğin kadar varmış, kitap müthiş sarstı beni" diyeceğini beklerken benim ısrarlı tutumun etkisiyle "iyi yazmış" derlerdi sadece.
alain Bosquit-Rehinelik mesleği'ni de 2 defa okuduğum ve her iki seferinde de alakasız düşünceler uyandıran kitaplardan birtanesi. Yalnız ilk okuduğumda anlamakta zorlandığım yerler oldu. Sanırım anlamak için kendimi zorlarken kitaptan kısa süre kopuyor, ince noktaları yakalayamıyorum. Yalnız kitapta anlayamadığınız noktalar genellikle bir-iki sayfa sonra aydınlanıyor ve kurgunun devamıyla ilişkilendirerek anlaşılmayan noktalar anlaşılır. Biraz sabırsızım galiba anlamak konusunda. Kitabı okurken anlayamadığım birkaç yerin olması kitaptan tam randuman alamadığım hissini uyandırıyor bende. O yüzden tarzını beğendiğim yazarların kitaplarını okumayı yeğliyorum. Enazından ilk kitabı okuduktan sonra 2. kiitabında anlayamadığınız kelime ve tasvirler olmuyor. Tarihe meraklı birisinin uç(bilgi ağırlıklı) tarih kitaplarını okuduğunda aldığı zevki ve çekiciliği hissedemeyebilirim. Yalnız bu ve benzeri konularda birkaç kitap okuyup önbilgileri yeterli düzeye getirdikten sonra alacağım tat, yaşacağım haz ve öğreneceklerim de yere sağlam basan, örgütlenmiş bilgiler olacaktır. Her alanda temel bilgilere sahip olmalı insan; Kendini güncellemeyi unutmadan. Bunu mevcut bilgiler değil, öğreneceği bilgiler için yapmalıdır. 2005'de uygulamaya geçen "yapılandırmacı öğretim kuramı" da bu düşünceyi destekler nitelikte. İlköğretimde öğrenciye her alanda temel bilgiler verilmeli, dönemin gündemde ve piyadaki kitap, dergi, program vs. anlayacak ve haz alacak biz düzeye gelmesini sağlayacak şekilde eğitim verilmeye başlanmalıdır. Çevremizde de bilgisiz olup, kafasının derse pek basmadığını düşünen ve yeni bilgileri öğrenmekte zorlanan ve kısa süre sonra unutan; binevi beyniyle savaş içinde olan ve çözümü de onu kullanmama yolunu seçen insanları görür ve durumlarına tanık oluruz. Bunun sebebi de temel bilgilerden yoksun olması. Hepimizinde bildiği gibi insan, tekrar ederek, örğütleyerek, zihinde şemalayarak ve zoraki olarak da ilişkilendirerek öğrenir. Yeni bir bilgi öğrencinin kafasında diğer bilgi parçacacıklarıyla alakasız bir yere konulursa kısa süre sonra unutulacak ve geri çağrılması da imkansız olacaktır; çünkü onu tutacak yandaki birimlerden mahrumdur. Haliyle kişi extra çaba göstermek ve öğrenmek istediği alanda detaylı araştırma ve incelemer yapmak, öğretim yöntem ve tekniklerini uygulamak zorunda kalacaktır. Yoksa geldiği gibi boş birşekilde gidecek, her geçen gün benliğinden, özgüveninden birşeyler haybedecek ve toplumda kendini bakteri, haşere gibi görecektir.
 
Herşey onun bir kırıntısını içinde hissettiğinde başlar.Onun için korkmuşsundur ve nasıl olduğunu merak edersin aslında gecenin geç bir vakti olmasa kapısına kadar gitmeye hazırsındır.Bir cesaret hatırladığın numarasını silinmiş tuşlara bakarak çevirirsin ve sesini duyduğun anda kafana dank eder hiç birşeyin eskisi gibi olmadığı oda büyümüştür sende… Sesinde bir yabancılık sezersin sen onu tanımazsın o da seni.

O an birbirinizi hatırlarsınız sonra da aradaki bir buçuk senelik boşluğu… ne onun nedeni vardır ne de senin… Böyle birşeydir.bazı şeylerin nedensiz olması. Nedensiz yere yabancılaşmak bir dosta,bir sevgiliye ya da bir babaya. Sadece bir andan kaynaklanır ve aradaki boşluğun doldurulması çoğu zaman mümkün olmaz.Telafisini aramayı düşünmezsin bile,geçmişe bakıp hatırlamaktan başka yapacak bir şey kalmaz…

Ve iki sonra yoyoları görürsün ironi bu ya o saçma sapan kredi kartı başvurusunda yoyo hediyesidir. Evet kazıklanıyoruz yoyo sendromuna dogru gidiyorsunuz der gibi… Ve gene geçmişinizi hatırlarsın. Oyuncakcı dükkanından çaldığınız yoyolarla nasıl eğlendiğinizi… Evet çocuk olmak böyle birşeydi.Ama hayat acımasızdı.Hayat hepimizi o ipin ucundaki yoyoların yerine koydu. Hepimiz bir yana savrulmuştuk ve ben en değerli şeylerimden uzakta kaldım…bir dost bir baba ya da bir sevgili ne farkları var ki?
 
Bazen bir başlıkta bir yazı görüyorum, ondan hareketle bir şeyler yazıyorum ama bir de bakıyorum o yazının yeri artık o başlık olamaz, bende mecbur buraya taşıyorum o yazıları.


Merhabalar, aranıza yeni katılmış bulunmaktayım, bu benim ilk mesajım. Öncelikle böylesine güzel bir paylaşım ortamı yarattığınız için sizleri tebrik ederim.

Benim sizlere antrenman & genel bilgilenmeye yönelik birkaç sorum olacak. Forumda bulunan birçok başlığı okudum, çok kaliteli & yönlendirici bilgiler bulunmakta. Ancak kendim için doğru olanı bulabilmek adına sizlerle birlikte bir değerlendirme yapmak istiyorum.

26 yaşındayım yaklaşık 1.75 - 1.77cm gibi bir boyum var, şu an 89 kiloyum. Daha önce de BB & çeşitli sporlarla uğraştım, ancak son birkaç sene boyunca çok az spor yapma imkanı bulabildim. Şu an iş durumum boş vakit yaratabilme konusunda oldukça rahat olduğu için yeniden spor yapmaya başladım.

Yaklaşık 4-5 aydır Tae Kwon Do ile uğraşıyorum. Yoğun tempolu ve gerçekten çok keyifli. Artık hayatımın bir parçası haline geldi. Utanarak söylüyorum ama uzun süredir spor yapmayan ve sigara kullanan biri olarak ( en kısa zamanda bırakacağım inşallah ) başta çok zorlanmıştım. Gün geçtikçe temposuna alıştım, artık yarıda kesilip dinlenmeye çekilmek zorunda kalmıyorum :) Haftada 3 gün Tae Kwon Do antrenmanım var...

Özellikle mide & bel bölgemde fazlalık olduğu için, daha yoğun spor yapmam gerektiğini düşündüm, hocalarıma danıştım ve TKD' nun yanısıra BB yapmamın bir sakıncası olmayacağını söylediler ( bacak egzersizleri konusunda vermiş oldukları birkaç tavsiyeye uymak kaydı ile ) . Bende haftanın geri kalan 4 günü boş geçirmemek üzere BB çalışmaya başladım.

Yaklaşık 1 aydır BB' de çalışıyorum. Haftanın her günü spor yapıyorum ve son birkaç yılın miskinliğini atabilmiş olduğum için çok mutluyum. Elimden geldiğince bu tempoyu sürdürmeye çalışacağım, ancak bunu mümkün olduğunca bilinçli bir şekilde yapmam gerekiyor ki, burada sizin değerli tavsiyelerinize ihtiyaç duyuyorum.

Haftalık programım şu şekilde;
Pazartesi-Perşembe ( BB ) - Cuma-Pazar ( TKD ). Salonda çalıştığım programdan kabaca bahsetmek gerekirse Pazartesi ( Göğüs + Kanat + Bacak ) grubu, Salı ( Omuz, Kol, Arka Kol ) grubu , Çarşamba ( Pazartesi programı ile aynı ), Perşembe ( Salı programı ile aynı ). Hareketleri detaylıca belirtmedim, çünkü öncesinde öğrenmek istediğim birkaç konu var...

Şimdi, sizlere kabaca bahsetmiş olduğum program öncesinde ısınma hareketleri, koşu bandı ( 15dk ), mide & bel hareketleri yer alıyor. Bu hareketler toplamda bir buçuk saat + antrenmanın geri kalanı bir saat, toplamda iki buçuk saat ya da iki saat 45 dk gibi bir sürede tamamlanıyor.

Buradan okuduklarım arasından öğrendiğim & öncesinde edindiğim 1-2 püf noktasına dayanarak, mide & bel hareketlerinin, diğer kas grupları sonrasında çalıştırılması gerektiğini öğrendim. Sanıyorum ki böylesi daha iyi bir performans sağlıyor değil mi? Ancak ben şu an bu hareketleri antrenmanın başında yapıyorum. Antrenmanın sonuna bırakıp da bu hareketlerden kaytarmayayım düşüncesi ile :)

Öte yandan kış sezonunda yağ yakmaya yönelik antrenman yapmaktansa, genelde herkes bu tarz bir anrenmanı bahar ve yaz aylarında yapmayı tercih ediyor. Öncelikli hedefim mümkün olduğunca yağlardan kurtulabilmek ve daha iyi bir görünüme sahip olmak. Şu an mide & bel bölgesi dışında vücudumun genel hatlarından memnunum ( tabii daha iyisi neden olmasın ;) ). Bahar & yaz dönemine yapacağım antrenmanlara kadar kendimi iyi hazırlamak istiyorum. Ancak bunu mümkün olduğunca irileşmeden yapmayı planlıyorum ( en azından yağlanmadan kas yapabilecek bir biçimde ). Bu konuda bana verebileceğiniz tavsiyeler inanın çok değerli.

Tabii işin bir de beslenme kısmı var. Şimdilik yediklerime dikkat ediyorum, mümkün olduğunca yağ, tuz & şeker tüketmemeye çalışıyorum, buradan edineceğim bilgiler dahilinde uygun bir beslenme düzeni / diet yapmayı hedefliyorum. Acaba bu süreçte bahar / yaz dönemine kadar amino asit gibi bir takviye benim için uygun olur mu? Örneğin Weider Ultra Amino 3050 gibi bir ürün.

Uzunca bir yazı oldu, okuyanı yoracak cinsten :) Biliyorum ki üzerinde durduğum birçok konu bu forumda pek çok yerde yazıldı çizildi tartışıldı. İnsanın biraz kafası dağılabiliyor, haliyle kendine yarayan kısmı aradan çekip çıkarmak bazen zor oluyor. Eğer ki forum kirliliği yarattıysam, çok özür dilerim. İlginiz & anlayışınız için, hepinize teşekkür ederim.

Öncelikle böyle derli toplu uzun yazmanız beni sevindirdi. Yazınızda cümle düşüklükleri, dizgi yanlışları da var ya, olur o kadar. Uzun yazıları sever miyim ? Bende sevmem, çünkü uzun yazıların çoğu aslında gereksiz yere uzundur, okuyandan çok yazan kişi yüzünden uzamıştır, bende zamanında bu yanlışı çok yaptığımdan iyi bilirim. Her uzun yazı böyle değildir tabii ki.

Ama okumak beni yormaz, bazı çok bilmişler vardır hem okumazlar hem okudum muydu yorulurlarmış, sadece "gerekli bilgileri" okuyarak bilgiyle ekin sahibi olunacağını sanarlar falan... Neyse, ben bu yazınızı gereksiz yere uzatılmış olarak gördüysem de derli toplu denebilecek biçimde yazıldığı için beni yormadı. Bu forumda uzun yazılar görmek beni mutlu ediyor, vakti olan, ya da yazdığı yazıya, yaptığı işe özenip dilini kötü kullanmadan yazılan yazıları (eğer bir iddiaları yoksa, iddiadan kastım sanat ya da bilimsel içerik iddiasıdır) seviyorum, yazılar bizim düşünce dünyamızı yansıtırlar. Ben yazısına bakarak iyi kötü bir adamın kafa yapısını anlarım, hani inancını minancını anlayamam ama ne kadar iyi düşünebildiğini anlayabilirim diyorum. İyi düşünüpte yazısına özen göstermeyen bunu da doğru bir davranış sanan insanlara da acıyorum.

Düşünce dilden doğar, dili de düşünce yapar.
 
Bazen bir başlıkta bir yazı görüyorum, ondan hareketle bir şeyler yazıyorum ama bir de bakıyorum o yazının yeri artık o başlık olamaz, bende mecbur buraya taşıyorum o yazıları.




Öncelikle böyle derli toplu uzun yazmanız beni sevindirdi. Yazınızda cümle düşüklükleri, dizgi yanlışları da var ya, olur o kadar. Uzun yazıları sever miyim ? Bende sevmem, çünkü uzun yazıların çoğu aslında gereksiz yere uzundur, okuyandan çok yazan kişi yüzünden uzamıştır, bende zamanında bu yanlışı çok yaptığımdan iyi bilirim. Her uzun yazı böyle değildir tabii ki.

Ama okumak beni yormaz, bazı çok bilmişler vardır hem okumazlar hem okudum muydu yorulurlarmış, sadece "gerekli bilgileri" okuyarak bilgiyle ekin sahibi olunacağını sanarlar falan... Neyse, ben bu yazınızı gereksiz yere uzatılmış olarak gördüysem de derli toplu denebilecek biçimde yazıldığı için beni yormadı. Bu forumda uzun yazılar görmek beni mutlu ediyor, vakti olan, ya da yazdığı yazıya, yaptığı işe özenip dilini kötü kullanmadan yazılan yazıları (eğer bir iddiaları yoksa, iddiadan kastım sanat ya da bilimsel içerik iddiasıdır) seviyorum, yazılar bizim düşünce dünyamızı yansıtırlar. Ben yazısına bakarak iyi kötü bir adamın kafa yapısını anlarım, hani inancını minancını anlayamam ama ne kadar iyi düşünebildiğini anlayabilirim diyorum. İyi düşünüpte yazısına özen göstermeyen bunu da doğru bir davranış sanan insanlara da acıyorum.

Düşünce dilden doğar, dili de düşünce yapar.

Sevgili gaddarkemal, öncelikle ilgin için çok teşekkür ederim. Zahmet edip de okumuş olman bile benim için çok değerli. Yazmış olduğum yazıda bir takım hatalar olduğunu bende fark ettim. Gece geç bir saatte yazmıştım, ondan olsa gerek :)

Uzun uzun ve detaylı bir biçimde yazdım, çünkü " selam benim sorum şu vs vs " şeklinde yazmak pek tarzım değil. Evet, okumak adına biraz yorucu bir başlık oldu, belki pek çok kişi sırf bu yüzden başlıkla ilgilenmedi. Kafama takılan soruların cevaplarını ararken, konu başka yönlere kaymasın diye mümkün olduğunca detaylı yazmıştım, sanıyorum biraz aşırıya kaçmışım :) Ama sağlık olsun, ilgilenildiği kadarı bile bana yeter, bilgilenmek adına dilediğim kadar tavsiye alamamış alsam da önemli değil. Böylesine bir bilgi hazinesini keşvetmiş olmak bile güzel ;)

Sağlıklı & mutlu günler dilerim...
 
Neden bilmiyorum,bunu yazmak ve paylaşmak geldi içimden,oysa şiir yazmak ve hatta okumakla pek aram yoktur.Gecenin bi yarısında girdiğim ruh hallerinin yansıması sadece.Sebebini bilmiorum,ama kelimeler aklıma hep ingilizce geldi.


Tonight,I hear
The wind sings for me
and the moon shines.
All the pain ı've felt
is gone

by this song,
my spirit shakes
and my heart collapse
only voice of madness
in my ears
and the miss of a girl,
i have never met

As I pray for a belief
for love,for happiness
Madness come and ask me
to not drink the wine
so my eyes still open

İn the sea of thoughts
I am lost but aware,
This exile my torture,
it's my pain
Now all is gone,let me hear the song
let me drink the wine of love.
Please the wind sing for me.
And happiness finally has come.

Bu da türkçesi.Bilmiyorum beğenirmisiniz,yorumlarınızı bekliyorum.

Bu gece duyuyorum
Rüzgarın benim için şarkısını
Görüyorum ay benim için parlıyor
Ve bütün acılarımdan uzağım

Bu şarkı,
Ruhumu sarsıyor ve
Parçalıyor kalbimi
Aklımda sadece deliliğin sesleri
ve hiç tanımadığım bir kızın özlemi

Dua ediyorum,
Bir inanç, sevgi ve mutluluk için
Ve delilik fısıldıyor bana
içme o güzel şaraptan,
ki gözlerin açık kalsın

Boğulmuşum düşünceler denizinde
Kaybolmuşum,ama gözlerim açık hala
Bu sürgün benim işkencem,benim cezam
Şimdi hepsi gitti,bırak içeyim
ve dinleyeyim şarkıyı
Lütfen söyle rüzgar,
Mutluluk geldi mi sence
Yoksa sadece bir hayalin izleri mi .
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Back
Yukarı